Archives

Statistics

  • Posts 526
  • Pages 4
  • Categories 45
  • Comments 134
  • Words in Posts 665,397
  • Words in Pages 12,901
  • Words in Comments 12,619

Newsletter (in English)





2010-09-06


Sadece sosyalist bir Avrupa bizi ekonomik krizin sonuçlarından bizi koruyabilir.

1. Kriz Avrupa’yı vuruyor

Eylül 2008’de Amerikan yatırım bankası Lehman Brothers’ın çöküşü ile başlayan dünya ekonomik krizi şimdi 3. yılına giriyor. Kriz ABD’de geçmesine rağmen, Avrupa’nın hâlen odak noktası konumunda. Eski kıtanın bir çok ülkesi –Akdeniz ve Doğu’da- iflasın eşiğinde bulunmaktadır.

Yunanistan, İspanya ve Portekiz’de emekçi halkın yaşam standartları büyük ölçüde, emekli maaşlarında yapılan kesintiler, sosyal harcamalar, eğitim ve sağlık gibi tüketim vergi artışları yoluyla azalacaktır. Yunan işçilerinin kendi yaşam koşullarını aşan koşullarda yaşadığını belirtiyor iktidardakiler – ilginçtir ki ortalama net maaş 550 Euro!- Avrupa’daki büyük bankalar Yunanistan yardımı altındaki para yağmurundan memnunlar.

Avrupa’nın can damarı olan Almanya’da bile –son aylarda tekrar yarı-sömürge dünyaya yapılan ihracat yoluyla hafif bir büyüme kaydeden- savaş sonrası tarihinin en büyük kemer sıkma pakedi hazırlandı.

Avrupa’nın hükümdarları, Obama’nın danışmanının çizgisinde ilerliyor: „ciddi bir kriz israf edilmemeli“. Burjuvalar, hem farklı ülkelerdeki sınıflar arasında, hem de AB’nin farklı güçleri arasında güç dengelerinde stratejik bir geçiş sağlamak için, krizi gerekçe gösteriyorlar. Bütün ülkelerdeki işçi hareketi pahasına mali güç kuvvetlendirilmektedir, ama aynı zamanda zayıf ülkeler pahasına özellikle Almanya ve AB’nin iktidarları kuvvetlenmektedir.

Euro hemen hemen 1 Milyar Euro ile geçici olarak kurtarılmış olabilir. Ama burjuva politikacıları krizin sonunda konuşurken, sadece kitlelerin tasfiyesinin başlangıcını ve son yıllarca işçi hareketinin mücadelesi sonucunda kazandığı başarıların tasfiyesini görüyoruz.

2. Yavaşlatılan direniş

Avrupa’daki işçi sınıfının önderlikleri, yani sendikalar gibi sosyal demokrat ve stalinist partiler saldırılara karşı hiçbir şey yapmadılar. Krizin maliyetini „eşit“ yaymak istiyorlar, sanki tüm sınıflar eşit olarak kapitalizmin krizinden sorumlu!

Bürokratik sendika önderleri bizlere direniş organize etmek hakkında söz verdiler ama onların planları sembolik düzeyin ötesine gitmiyor. Böylelikle 27 AB ülkesinin çoğunda düzenlenecek olan 29 Ekim’deki Avrupa eylem günü sadece küçük mitingler ve gösterilerden oluşacaktır.

Tüm kıtanın ekonomik felç geçirmesi ve işçi sınfının gücünü hissedebilmesi için gerekli olan şey bir grevdi. Günah keçisi olarak tanımlanan insanların dayanışması gerekliydi. Çünkü saldırılar ırkçı propagandalara eşlik edecektir: „tembel güneyliye karşı“, „yasadışı göçmenlere karşı“, „çingenelere karşı“ yani sintiler ve roma ve „müslüman paralel toplumlarına karşı.“

Ama bürokratlar rüyalarında bile Avrupa çapında bir grevi düşünmüyorlardır. Bunlar emek ve sermaye arasında arabulucu olarak yaşıyorlar. Bu arabuluculuk rolünden de önemli ayrıcalıklar elde ediyorlar. Böylesine bir grev en azından içlerinde yaşadıkları sistemin sorgulanmasını sağlar.

İspanya ve Yunanistan gibi işçilere baskının en yoğun olduğu ülkelerde sendikalar genel grev organize etmek zorunda kaldılar. Ama Yunanistan’da 2010 yılının ilk yarısındaki 6 etkileyici genel grev kemer sıkma pakedini geri püskürtmek için yeterli değildi.

Atina’daki binlerce işçiler ve gençler bir saat boyunca polisle sokak savaşında meclise hücum etmeye ve kemer sıkma pakedi hakkında oy kullanmayı engellemeye çalıştılar. Bu eylem haklıydı, ama reformist önderler kendilerini bu eylemden uzak tuttular!

3. Sömürücüleri mülksüzleştirin!

Birçok ülkede burjuvazinin saldırgan tutumunu icra eden sosyal demokrat partileri vardır. Hatta yeni kurulan sol reformist oluşumlar ( Almanya’daki sol parti, Yunanistan’daki SYRIZA gibi) protestolarda sadece kendi stratejilerini ilerletmek, seçimlerde yer alabilmek ve hükümete girebilmek için yer alırlar.

„Antikapitalizm“ bayraklarının üzerine yazılmış yeni projelerde bile kapitalist sistemin krizini devrimciler tarafından devrilmesi için belli bir stratejik hamle sunmuyorlar. Fransa’daki yeni antikapitalist parti (NPA) doğru bir grev uzantısı talep etmesine rağmen, kendisi ilke olarak burjuva hükümetlerine katılım için açıktır. Hatta Portekiz’deki Sol Blok (BE) daha ileriye gidip, parlemontada Yunanistan devleti için ve Yunanistan’ın işçi nüfusuna yapılan saldırılarla bağlantılı olan kurtarma pakedini başka bir alternatif olmadığı için oyladı!

Fakat işyerlerinde gerçek bir alternatif için ilk yaklaşımları görüyoruz: İşçiler, kendilerini krizin sonuçlarından koruyorlar. Herşeyden önce Fransa’da ve fakat Büyük Britanya’da, Irlanda’da da ve başka başka ülkelerde de fabrikalar kapatılmasına engel olmak için işgal edildi.

Paris’in yakınlarda olan Dreux’ta, Philipps’in Televizyon fabrikasında işgalciler üretimi tekrardan işçilerin kontrolü altına alacak kadar ileriye gittiler. Bu küçük örnek krizle nasıl mücadele edileceğini gösteriyor: Şu anda toplumun sadece ufak bir azınlığını kapsayan üretim araçlarının kamulaştırılması.

4. Gerçekçi olalım!

Kapitalistler ve onların reformist yardımcıları bizleri „kemerlerimizi sıkmamızı“ belirtiyorlar. Üstelik bugün üretim insanoğlunun tarihinde hiç görmediği kadar fazla gerçekleşiyor, fakat kapitalizmin kâr mantığı dağıtımı alttan üste doğru yapmaya zorluyor.

Reformistler kesimlere alternatif öneremezler, çünkü aslında kapitalizme krizde yardım etmekten başka bir ihtimal yok, işçi sınıfına bunun için ödetirken. Değerli bir gelecek için tek gerçekçi ihtimal işçilerin devleti yıkması ve toplumu kendi meclisleri tarafından yönetmesi sırasında kapitalistlerin mülksüzleştirilmesinden oluşuyor. Genel grevin tek yolu; mücadelede işçilerin demokrasisi ve kesintilere, işten çıkarılmalara ve kapatmalara karşı tutarlı bir eylemden geçer.

Avrupa birliği, sermayeyi global pazarda rekabet edebilecek şekilde oluşturmak için, emperyalist bir blok olarak oluştu. AB, bireysel ülkeler gibi sermayeye bağımlı ve emekçi halkın çıkarlarını tarafından idare edilemez. AB bunun yerine sosyalist bir Avrupa olarak değiştirilmelidir.

Bu perspektifleri uygulamak için, mücadeleyi enternasyonal bir şekilde yöneten ve sosyalist bir devrime yönelik, okullarda, üniversitelerde ve herşeyden önce işyerlerinde gücendirici bir güçlü devrimci-marksist bir örgüte ihtiyacımız vardır. Böylesine bir örgüt aşağıdaki taleplere yönelik olmalıdır:

  • Bankaların ve şirketlerin kurtulması için tek kuruş verilmemeli!
  • Kapitalistlerin saldırıları ve onların hükümetlerinin saldırılarının geri püskürtülmesi için Avrupa çapında genel grev!
  • Avrupa’da milyonlarca işçilerin ve herşeyden önce gençliğin günlük hayatını belirleyen güvencesiz çalışma koşullarına son!
  • Mevcut işi tüm omuzlara yükleyebilmek için, mesai saatlerinde muazzam bir azalma!
  • İşten çıkarma veya kapatmayla tehdit eden işyerlerinin işgali ve onların işçi kontrolü altında kamulaşması!


RIO’nun tavrı, Devrimci Enternasyonal Örgüt
Wladek Flakin, Berlin / 5 Eylül 2010

Çeviri : Rojhat Baran



Leave a Reply