Archives

Statistics

  • Posts 526
  • Pages 4
  • Categories 45
  • Comments 134
  • Words in Posts 665,397
  • Words in Pages 12,901
  • Words in Comments 12,619

Newsletter (in English)





Kategoriler için arşiv ''

// Bir cezaevi bir ülke haline getirilmiştir. Türkiye bir cezaevidir.//

Türkiye’de yaklaşık 12.000 politik mahkum cezaevlerinde bulunmaktadır. Bunlar; sendikacılar, üniversite öğrencileri, Kürt belediye başkanları, milletvekilleri, akademisyenler, avukatlar vb. Bunlara toplumun çeşitli alanlarından olan aktivistlere açılan davalar da eklenebilir. Neredeyse her politik gösteri veya eylem tutuklamalar ile sonlanıyor. Çoğu aktivist hakkında yapılan suçlamaların Türk hukukunda bile hızlı bir şekilde çürütebilecek durumu var iken, mahkemeden beraat kararı alana kadar yaklaşık 2 sene cezaevinde kalıyorlar.

Türkiye’de nasıl bir değişim var?

Türk burjuvazisi 2000 yılındaki ekonomik krizden sonra göreceli bir istikrara ulaştı. Çoğu şirketler yağmalandı ve sonrasında özelleştirildi. Aynı zamanda Anadolu’daki burjuvazi devlet çapındaki gücünü sağlamlaştırdı. Türk ordusunun üstünlüğü de bu arada sona erdi, bu durum tarihsel sınıflar arasındaki güç dengesini yarattı. İstanbul burjuvazisi cumhuriyetin kuruluşundan beri ordu ile uyum halindeydi. Türk devlet mekanizması Ermeni halkının ve Pontus Rum halkının katledilmesininden ve özel mülkiyetlerinin Türk burjuvazisi arasında dağıtılmasından sonra ortaya çıkan zayıf Türk burjuvazisinin çıkarlarını savunuyordu. Askeri mekanizma ve devlet bürokrasisi bu kapitalist sistemi bonapartist bir yöntemle yönetti.

Kürt halkının direnişinin çıkardığı gerçek Türk ordusunun politikası anlamsız ve etkisiz olduğudur. Kürtler „dağ Türkü“ olmamakla beraber, kendilerini asimile etmeye yönelik olan politikaları reddettiler. Türk burjuvazisi Kürtleri eğer „kollektif“ haklar açısından başka talepler gelmediği takdirde „Kürt“ bireyler olarak kabul edeceklerini belirttiler. Türk burjuvazisi her defasında gündeme getirdikleri Musul ve Kerkük’ü işgal edebilmek için askeri gücün yeterli olmadığının farkına vardı. Bu sebepten dolayı Türk burjuvazisi hem özellikle Güney Kürdistan’da(Irak) kendi ekonomik çıkarlarını güçlendirecek hemde böylelikle ayrılıkçı Kürdistanı(Türkiye’deki) baskı altına alabilmek için bir çözüm bulmayı denedi.

Şimdiki iktidar partisi AKP(Adalet ve Kalkınma Partisi) ekonomik başarısızlığın ve askeri fiyaskonun sorumlusu olarak devlet mekanizmasını tuttu. Darbeyi eski devlet ve askeri mekanizmanın korkunç ve sapık fikirleri olarak yargılamayı seçti. Halbuki hem askeri mekanizma hem de AKP Türk burjuvazisinin çıkarlarını değişik yöntemlerle güçlendirmişlerdir. Bundan dolayı şimdiki politikanın bonapartist rejimdeki eski politikadan içerik bakımından farkı yoktur. Cezaevleri dolduruldu, sendikalaşma polis ve yargının yardımıyla engelleniyor, tüm siyasi aktiviteler yakından izleniyor ve cezalandırılıyor. Bu durum o kadar ileri gitti ki, futbol statlarındaki amigoların stadyumlarda topluluğu ifade etmesinden dolayı kaldırılması bile gündemdeydi. Her gün kadın cinayetleri işleniyor. Koca şiddetlerinden dolayı polise sığınan kadınlar çoğunlukla evdeki şiddete geri gönderiliyor. Türkiye’deki LGBT çevresinin yaşadığı sorunlar daha şiddetli ölçüde. Bu çevreden çoğu kişi seks işçiliğini yapmaya zorlanıyor, istismar ediliyor ve barbarca katlediliyorlar. Hakem Halil İbrahim Dinçdağ homoseksüel olduğunu açıklamasından dolayı işini kaybetti ve men edildi hakemlikten. 2009 yılından beridir işsiz durumda kendisi.

Bilimsel eğitim irrasyonel ve dini eğitim ile rekabet edecek konumda değil. Muhalif gazeteciler çabucak işlerinden oluyorlar. Her entellektüel bireyin cezaevi ve mahkemeler ile geçmişi bulunuyor. Türkiye kolonyal bonapartizmden demokratik geçis olmadan kolonyal islami-muhafazakar rejime geçiş yapmıştır. Türk burjuvazisi, Türkiye’deki insanların temel haklarını (LGBT ve kadınların yaşam hakları, fikir ve örgütlenme özgürlüğü) sağlayacak durumda değil. Bu haklar işçi sınıfı uğrunda mücadele ettiği takdirde kazanılacaktır. Bunu sadece işçi sınıfı başarabilir, çünkü o zaman nesnel çıkarları mülkiyet durumunun aşılmasında yararlı olabilir, ancak işçi sınıfının temel hakları garanti altına alındığı zaman. Örneğin; bir grevi organize edebilmek için bir yandan örgütlenme özgürlüğü için mücadele edilmeli, öte yandan grevciler arasında ayrımcılık söz konusu dahi olmamalı. Bu Türkiye’deki işçi sınıfının birliğini mümkün kılacak tek şanstır.

Bu tutuklamalar ve uzun hapis cezaları ne anlama geliyor?

AKP kendi politikasına yönelen bütün eleştirileri önlemektedir. Buna rağmen Türkiye’de sert bir ayaklanma var. 2012 1 Mayıs’ında Taksim Meydanında yarım milyon insan vardı. Kürt bölgelerinde öldürülme tehlikesine rağmen on binlerce eylemci sokakta. Hükümete karşı gerçek muhalefet bugün sadece sokakta mümkün.

BDP militanlarına karşı KCK adı altında geniş kapsamlı bir dava sürmekte. BDP’nin 5000’in üzerinde militanı bu davadan dolayı tutsaktır. Bunun yanında KESK davasında da birçok sendikacı mahkumdur.

Aynı zamanda Devrimci İşçi Partisi sözcüsü ve avukat Şiar Rişvanoğlu da bu baskıdan nasibini aldı. Rişvanoğlu Adana’da sol seçim bloğundan milletvekili ve belediye başkan adayıydı. Oyları geçen seçime oranla neredeyse iki kat artırdı. “Fikir gerillası” olarak anılan İsmail Beşikçi gibi bir çok entellektüelin ve militanın da davalarda savunuculuğunu yaptı. Şiar Rişvanoğlu’na karşı aynı anda üç dava sürüyor. Şimdilik bir davanın yargısı sonuçlanmış durumda: Roj TV’de katıldığı bir programda söylediklerinden dolayı 2 yıl 4 ay 3 gün ile cezalandırıldı. Böylece Türk devleti, sol ile Kürtlerin seçin bloğunun öcünü almakta. Türkiye’de birçok militanın karşı karşıya kaldığı PKK propagandası yapmakla suçlanmaktadır.

Türkiye’de ve diğer ülkelerde Şiar Rişvanoğlu ve diğer politik mahkumlarla dayanışmak bir gerekliliktir. Türkiye’de ve Kürdistan’da işçi sınıfı bu tutuklama dalgasını ancak uluslar arası ölçekte durdurabilir. Bunun için ilk adım Türkiye’deki bütün politik mahkumların kurtuluşu için gruplara ve bireylere bu mücadelede hareket edecek bir komite çağrısıdır.

Devrimci Enternasyonalist Örgüt

*Almanya’da Devrimci Enternasyonalist Örgüt adı altında faaliyet yürüten yapının web sayfasında Almanca olarak yayınlandı: www.klassegegenklasse.org


2011 yılı Kuzey Kıbrıs’taki sendikalar tarafından ‘toplumsal varoluş’ yılı ilan edildi. Global ekonomik kriz, Ankara hükümetini Kuzey Kıbrıslı emekçilerin haklarını neo-liberal paketlerle gasp etmeye zorladı. Bu yılki ilk genel grev 28 Ocakta Kuzey Kıbrıs’taki işçi sınıfının haklarına yapılan neo liberal saldırı paketine karşı düzenlenen gerçekleşti. Bu genel grev anti sömürgeci bir tavıra dönüştü. Grev mitinginde Türk işgal güçlerine karşı pankartlar taşındı. Bundan sonra hem Türk hükümetinin hem de Kıbrıs’taki Türk faşistlerinin Kuzey Kıbrıslılara saldırısı başladı. Bu süreci biz burada analiz etmek ve Marksist bir bakış ile perspektif sunmak istiyoruz. »»»»


Sadece sosyalist bir Avrupa bizi ekonomik krizin sonuçlarından bizi koruyabilir.

1. Kriz Avrupa’yı vuruyor

Eylül 2008’de Amerikan yatırım bankası Lehman Brothers’ın çöküşü ile başlayan dünya ekonomik krizi şimdi 3. yılına giriyor. Kriz ABD’de geçmesine rağmen, Avrupa’nın hâlen odak noktası konumunda. Eski kıtanın bir çok ülkesi –Akdeniz ve Doğu’da- iflasın eşiğinde bulunmaktadır. »»»»


Türkiye’deki Anayasa reformunu kapsayan referandum ne anlama geliyor ?

Türkiye derin bir krizin içerisinde. Ülkenin egemen sınıfları bölündü: Kemalist parti olan CHP, hükümette ve parlementoda çoğunluğa sahip olan muhafazakar parti AKP’ye karşı mücadele ediyor. CHP kendisini 1923 yılında Mustafa Kemal tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerinin koruyucusu olarak görüyor. AKP ise devlet aygıtını ele geçirebilecek olan gelişmiş bir burjuvaziyi temsil ediyor. »»»»


RIO’da tüm kararlar demokratik bir şekilde alınır. Bizler, uzlaşma sağlayana kadar tartışmayı deniyoruz – ama tabii ki bu her zaman mümkün olmayabiliyor. Bu durumda örgütün konumu çoğunluk kararı ile belirleniyor. RIO’da (diğer bir çok devrimci örgütün aksine) azınlıklar kendi argümanlarını kendi politik çalışmalarında kararlı olduğu sürece açık bir şekilde dile getirme haklarına sahiptirler. Türkiye’deki anayasa referandumu hakkında RIO’daki çoğunluk, azınlığın boykot kararıyla ilgili argümanlarını sunarken, eleştirisel evet kararını vermiştir. Bu tartışma Türkiye’deki radikal sol örgütlerde sürdüğü için bizler azınlığın konumunu da temsil etmek istiyoruz. »»»»


Avro-Bunalım Çerçevesinde Militarizme Devrimci Bir Yanıt

Yunan Hükûmeti -ve arkasındaki Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu-, Yunanistan’ın çalışan nüfusuna karşı büyük çaplı kesinti programlarını, ülkeyi korumak uğruna “sancılı fedakârlıklar” yapma ihtiyacıyla aklıyor. »»»»


Meryem Çağ KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES) üyesi aktif bir sendikacıdır,aynı zamanda sendikanın işyeri temsilcisdir. Mayıs ortasında çalıştığı İzmir Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü’ndeki işine son verilmiştir.Bu çok açık ve politik motivasyonlu, hedefli bir personel politikasıdır. Meryem Çağ 28 Mayıs 2009’da KESK ve bağlı Sendika merkez ve şubelerine karşı düzenlenen polis baskınlarında çok sayıda Sendikacı ile birlikte gözaltına alınmış ve yargılanmıştı. »»»»


TEKEL işçilerinin mücadelesinde başından beri mücadelenin önünde engel olan Türk İş başkanı Mustafa Kumlu’nun 1 Mayıs’da Taksim meydanından kovulmasından sonra, Türk İş Türkiye çapındaki eylem gününden geri çekildiğini belirti. »»»»


2010-05-15

Yunan işçileri ile dayanışmaya!

Yunanistan’da, 5 Mayıs tarihinde 3 milyondan fazla işçi, yaptıkları genel grev ile ülkeyi ‘felç edecek’ hale getirdi. Plan; Okulların, büroların, dükkanların ve havalimanlarının kapatılmasıydı. Sadece Atina’da 200.000’den fazla kişi, sosyal demokrat hükümetin aldığı mali tedbirlere karşı protesto gösterisi yaptı. Aynı gün Yunan parlementosu kemer sıkma paketini yürürlüğe soktu. Buna göre : 2 Ay önce arttırılan KDV oranı yeniden arttırılarak %23 oranına getirildi. Devlet sektöründe çalışanların ve emeklilerin maaşlarına zam yapılmayacak ve devlet sektöründe 2 maaş ikramiyesi kaldırılacak. Bu kemer sıkma paketinin asıl amacı; Yunanistan’ın 110 milyar euroluk yardımı alabilmesidir. »»»»