Archives

Statistics

  • Posts 526
  • Pages 4
  • Categories 45
  • Comments 134
  • Words in Posts 665,397
  • Words in Pages 12,901
  • Words in Comments 12,619

Newsletter (in English)





2010-09-05


Türkiye’deki Anayasa reformunu kapsayan referandum ne anlama geliyor ?

Türkiye derin bir krizin içerisinde. Ülkenin egemen sınıfları bölündü: Kemalist parti olan CHP, hükümette ve parlementoda çoğunluğa sahip olan muhafazakar parti AKP’ye karşı mücadele ediyor. CHP kendisini 1923 yılında Mustafa Kemal tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerinin koruyucusu olarak görüyor. AKP ise devlet aygıtını ele geçirebilecek olan gelişmiş bir burjuvaziyi temsil ediyor.

Bu mücadele komplolar, mahkeme süreçleri, medya kampanyaları ve rakip kitle mobilizasyonları üzerinden düzenleniyor. Şimdi AKP 12 Eylül’de anayasa reformu ve Türkiye’nin “demokratikleşmesi” için bir referandum gerçekleştirecek. CHP “İslamlaşma” konusunda uyarıyor ülkeyi. Halbuki bunun altında yatan gerçek nedir ? Türkiye tarihine bir bakış yardım sağlar.

Devlet; Türk burjuvazisinin tarihsel babasıdır. Birinci dünya savaşından sonra Jön Türkler enkaz halindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine burjuva ulus devleti kurmayı hedefledi. Merkezi bir çözüm olarak modern ekonomiyi Türk patronlar ekseni etrafında kurmaktı. Buna göre; öncelikle önemli bir Türk kapitalist sınıfı oluşturulmalıydı.

Potansiyel rekabet ve engeller bu amaç için şiddet yoluyla temizlendi. Bu öncelikle ticarette aktif olan Ermeni halkına, daha sonra Pontus Rumlarına ve Süryani halkına uygulandı. Son olarak Kuzey Kürdistan bir iç sömürge olarak halledildi. Oradaki doğal kaynaklar Türk kapitalizminin gelişmesi için önemliydi ve Kürt halkı bu sebeple baskı altına alındı ve büyük bir rezerv olarak ucuz işgücü olarak kullanıldı.

Türk devletinin güçlü kolları altında kapitalist sınıf kendini geliştirebilirdi. Devlet, gelişmekte olan işçi sınıfına karşı büyük baskılarla ve kanlı darbelerle Türk sermayesini kolluyordu. Böylelikle referandumda 30. Yılını dolduracak olan 12 Eylül 1980 darbesi güçlü işçi hareketine karşı düzenlendi. Kemalizm ; Türk kapitalizminin sınıfsal ideolojisidir. Ama aynı zamanda devlet mekanizması Türk burjuvazisinin önemli parçaları için bir engel olmuştur. Özellikle genç anadolu burjuvazisi, serbest faaliyetler ve maliyetlerden dolayı bu mekanizmayı kısıtlamak istiyor. AKP, Türk İslam Sentezi’ni, yani 1980 darbesinden sonra güçlenen gerici ideolojiyi temsil eder. Türk ordusuna yönelik suçlamaların aslında AKP kanadında çıkarları için işlenmiş suçlardan dolayı olması kötü bir ironik durumdur.

AKP hükümeti Türkiye’deki işçilere yasalarla (65 olan emeklilik yaşının yükseltilmesi gibi) ve büyük özelleştirme projeleri ile (Devlete bağlı olan TEKEL’in özelleştirilmesi gibi) saldırdı. AKP, 1980 darbesinden beridir her hükümetin yasal devlet politikası olan özelleştirme politikasını güçlendirdi.

Anayasa reformu ezilenler için iyileştirilmeler ve özellikle bu zamana kadar devlet içerisinde kontrol edilemeyen orduda kısıtlamalar içeriyor. Memurların, grev hakkı olmadan toplu sözleşme yapabilme hakkı var. Devlet kadınlara ve çocuklara belli haklar garanti ediyor. Yurtdışına seyehat sadece mahkeme kararıyla engellenebilir. Kişisel bilgiler daha iyi bir şekilde korunacak. Askeri mahkemelerin yetkisi sınırlandırılacak. Sivil kişiler sadece savaş halinde askeri mahkemede yargılanabilecekler. Subaylar da sivil mahkemelere yerleştirilebilir.

Gönülsüz reformlar işçilerin durumunu önemli ölçüde düzeltmez, düzeltemez. Bu reformlar burjuva siyasetinin baskısından korunma olanağı sağlamıyor. Tek alternatif proleter politikası, yani özellikle işyerlerindeki bütün kısıtlamalara, işten çıkarılmalara, özelleştirilmelere ve iş yerlerinin kapanmasına karşı tutarlı bir mücadeledir.

AKP veya CHP’den olmak üzere tüm burjuva güçlerinden ayrı durmak, fabrika komitelerinin kurulması, Türkiye’deki ve dünyadaki mücadelelerin ve eylemlerin birleştirilmesi : Bunlar korkunç bir gelecekten kurtulmanın yegane seçeneğidir.

Anayasa reformu ölüm-kalım meselesi değildir. AKP ve CHP veba ve koleradır, her ikisi de Türk sermayesinin çıkarlarını savunur. Baskıcı devlet mekanizmasının sermaye çıkarları içerisinde planlanan kısıtlamalası bizim çıkarlarımıza saldırı teşkil etmez. Sonuç olarak arka planda anayasa reformunun zaferi güvenli değildir ve bizim oyumuz „eleştirisel evet“ yönünde. Ama referandumda zafer veya yenilgi olsa da, bizim zaferimizi veya yenilgimizi burjuvaziye karşı olan mücadeleye başarıyla önderlik etmek olacaktır.

İşçi hareketi

Referandumda söylemler genellikle „demokratikleşme“ üzerinden ilerliyor. Ama aslında Türkiye’de demokratikleşmeyi başarabilecek tek güç işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı sermaye sahipleri tarafından saldırıya uğruyor ve buna rağmen kendisini başarılı bir şekilde savunabiliyor, eğer işçi sınıfı halka birlikte hareket ederse. Çünkü işçi sınıfı ekonomiyi elinde bulunduruyor.

Türkiye’deki işçi sınıfı 2010 yılında bir çok mücadeleci grevlere ve protestolara imza atmıştır. Sadece 300.000 işçinin 1 Mayıs günü Taksim’de bulunması bile işçilerin mücadeleden bilinçlenerek çıktığına bir işarettir. Bu bilincin oluşmasındaki en büyük pay herşeyden önce Aralık 2009’dan beri süren TEKEL mücadelesindedir.

Binlerce TEKEL işçisi, polislerin saldırılarına ve hükümetin tehditlerine rağmen özelleştirilmenin ardından işten çıkartılmalarını protesto ederek 78 gün boyunca Ankara’da çadırda kaldılar. 4 Şubat’ta bir genel grev de olmuştu. Bunun yanısıra Türkiye’de başka emek mücadeleleri de vardı : Marmaray Çimen Tekstil, Kent İş ve İtfaiyeciler. Türkiye’deki sendikaların bürokratik önderleri bu mücadeleleri ileriye taşıyamamıştır.

Türk solunda güçlü bir stalinist gelenek vardır ve bu süreçte malesef önemli bir rol oynayamamıştır. İşçilerin direnişi süprizle karşılamış ve politik olarak çoğu sol örgüt çaresizce kararları işçilerin toplantılarında ve onlar tarafından seçilmiş Grev komitesinde buluşturmayı göz ardı etmiştir.

Solcular tarafından yükseltilen talepler ya en az ya da en fazlaydı. Ya işçiler silahlı mücadele için ya da anti-emperyalist bir hareketin parçası olmaya çağırıldı. Genel grev talebi tek başına yeterli bir çözüm yolu değildi. Başka kollardaki işçi sınıfını mobilize etmeden, ortak bir komite olmadan, toplantılar, mitingler, protestolar yetersiz kaldı. Ne sendikalarda aşağıdan gelen baskı, ne de sendikalar haricinde ortak yönetilen mücadeleler denendi.

14 Eylül’de Anayasa Mahkemesi TEKEL mücadelesinin sonucu için bir karara varacak. Bunu sendika bürokrasisi tüm mücadeleci kitleleri durdurmak ve legal bir yolun benimsenmesi için bahane olarak kullandı.

Türkiye’yi sonraki zamanlarda bir çok grevler bekliyor, devam eden UPS gibi. Ama diğer ülkelerdeki ve tarihteki tecrübeleri getirecek, örneğin Zanon’daki yoldaşların tecrübeleri veya Arjantin’deki Kraft Foods gibi Türkiye’deki işçi hareketini saldırılara karşı başarılı bir şekilde koyabilmek için eğitebilecek devrimci bir parti eksikliği var. Sadece kendi deneyimlerini göz ardı etmeyen bir işçi hareketi kendi çıkarları için zaferle döner.

Hangi Yol ?

Türkiye’de devrim için merkezi durum Türkiye’deki baskıya uğrayan Kürt halkıdır. Kürdistan Türkiye’nin ucuz iş gücü, hammadde ve jeopolitik olarak önemli bölgelerini kapsayan bir kolonisidir. Kürt hareketine BDP ( daha doğrusu PKK ) hakimdir. Ama bu hareket çok karmaşıktır. Herşeyden önce farklı yönlere giden farklı sınıflar bu hareketin içerisindedir.

Kürdistan’daki işçiler ve topraksız köylüler ağır bir baskıya maruz kalıyorlar. Türk sömürgeci savaştan en fazla onlar etkileniyor. Öte yandan kürt hareketini yöneten küçük burjuva sınıfı sadece baskıları kültürel bir şekide yaşıyor. Onları herşeyden önce kendi dillerinin, tarihlerinin ve külterinin Türkiye’deki metropollerde saklamak zorunda kalmaları rahatsız ediyor. Bu açıkça PKK’nın ve BDP’nin politikasını yansıtıyor.

Onların tutumu, Kürdistan’ın sömürge karakterini ve milyonlarca kitlenin sefalet sorununu çözmeden ilk etapta Kürt sorununu kültürel bir şekilde çözmek ve bu Türkiye’nin koruyuculuğunu üstlenmek anlamına gelir. Kürt milletvekili Hasip Kaplan Haziran 2010’da şöyle dedi : „Eğer Türkiye’de tartışılmaması gereken konular varsa onlarda ülkenin birlik ve beraberliğidir.“

Kürt işçileri, Kürt halkının Türk işçi sınıfı ile en hızlı şekilde bağlantıya geçebilecek bir parçasıdır. TEKEL mücadelesinde farklı etnik kökene sahip işçiler beraber mücadele ettiler. Kürt işçilerinin önemli bir bölümü Batı Anadolu’daki gecekondularda yaşıyor. Bu nedenle Türk ve Kürt emekçilerinin birliği günlük politika içerisinde önem arz etmektedir.

Hangi perspektifler bulunuyor? Türkiye’deki solcu çoğunluk demokratik burjuva devrimi gayretinde. Onların ulusal görüşüne göre Türkiye proteler-sosyalist bir devrime hazır değil. Ama burjuva kanadından demokratik sorunları çözmeye yönelik ciddi bir istek yok. Burjuvanın kitlelerin hareketlerinden ve gelenekçi yapısından çok fazla korkusu var. TEKEL mücadelesi, Türkiye’deki işçi sınıfının kısa zaman içerisinde genel grevi gerçekleştirebilecek ve politik atmosferi değiştirebilecek konumda olduğunu gösterdi. Sadece Türkiye’deki ve Kürdistan’daki işçi sınıfı emperyalizmle, feodal yapıları ve otokratik devlet mekanizmasını kırabilecek konumda. Ama eğer sadece işçiler bu ülkeyi demokratikleştirebilecekse, sosyalist görevleri demokratik burjuva programından ayırmamaları gerekiyor. Bu anlamda sadece sürekli devrim programı Türkiye’yi kökten değiştirebilir.

Eğer işçiler ortak mücadele edeceklerse, milliyetçi ajitasyona karşı da mücadele etmeliler. Türkiye’deki devrimci örgütler işçi sınıfında aktif olmalı ve Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını savunmalıdır. Sadece bütün ülkelerin işçilerinin doğru bağlantıları mücadeleleri ileriye taşır ve gerçek devrimciler ilk sırada olmalılar ve bilmeliler ki ; enternasyonalizm eski bir teori değildir, bilakis kurtuluş için zorunlu bir pratiktir.

Bu bağlamda Türkiye için devrimci bir program şu geçici talepleri barındırmalıdır :

  • Bütün özelleştirmelere hayır! İşten çıkartılma ve kapatılma ile tehdit eden bütün kamulaştırılan işletmelerin işgali ve işçi sınıfının kontrolü altına alınması için !
  • İşçi örgütlerinin kontrolü altında, işsizlik ve az gelişmişliği bitirmek için kamusal işlerin planı için!
  • Kürt halkının kendi kaderini tayin etme hakkı için! Bütün ülkelerdeki işçilerin ortak devrimci bir örgütü için !
  • Tüm askeri raporların istisnasız bilgilendirilmesi; Binlerce faili meçhul cinayetlerin işçi ve köylü mahkemelerinde ortaya çıkartılması !
  • Her emek mücadelesinde seçilmiş grev komitesi ve kitle toplantıları için ! Sendikaların görevlilerin ihanetine karşı mücadele etmek amacıyla sınıfsal mücadele hareketi için !

Taslak: Suphi Toprak ve Victor Jalava
Çeviri : Rojhat Baran



Leave a Reply