Archives

Statistics

  • Posts 526
  • Pages 4
  • Categories 45
  • Comments 134
  • Words in Posts 665,397
  • Words in Pages 12,901
  • Words in Comments 12,619

Newsletter (in English)





2010-07-09


Devrimci Enternasyonal Örgüt (RIO) olarak, bu dökümanlarla sizlere sendikaların bugünkü vaziyetini ve devrimcilerin görevini kapsayan genel tezleri takdim etmek istiyoruz. Bu tezlerin soyut olarak tutulduğunun bilincindeyiz ve öyle olmalıdır, çünkü tezler kişisel somut deneyimlerden ziyade, teorik ve tarihsel düşüncelere dayandırılır. Buna göre, her ne kadar biz dökümanların içerisindeki çoğu bilginin genelleyici olduğunu düşünsek de, bu döküman bizim kendi tartışma durumumuzu gösteriyor ve evrensellik iddiasında değildir.

1. Sendikaların Durumu
Sendikalar işçi mücadalesinin temel organıdır. Sendikalar işçilere birbirleriyle olan rekabeti aşmayı ve kapitalizm içerisindeki temel ekonomik çıkarlarını savunma olasılığını sağlar. Buna ek olarak, işçi sınıfının egemen güçlere karşı daha etkili örgütlenebilmesini ve seferberliğe geçebilmesini sunar.

Buna göre, sendikaların vaziyeti kapitalizme karşı olan mücadelede önemli bir faktördür.

İşçilerin, devrimci bir bilince sahip olmaları gerekiyor,yani devrimci bir özne olarak kendilerini algılamaları lazım. Bu bilinç hiçbir şekilde kendiliğinden oluşmaz, bilakis çoğu çelişkiyle, sıçrayışlarla, yozlaşmalarla bağlantılıdır.

Bu süreçte ajitasyon ve siyasi üzerinden çalışma bilincini arttırabilmek için, fabrikalarda devrimci güç takviyesi oluşturulmak zorundadır. (Ve böylece sendikalar sınıf mücadelesine bağlı bir organ yapabilabilir.)

1a. Bürokrasi
Sendikalarda, var olduklarından beri ellerinde bulundurdukları ve kendi özel hayatlarının kolayca gelişmesini sağlayan bir yönetim aygıtı bulunur.

Almanya gibi zengin emperyalist devletlerde, burjuvazinin ve onun devlet kaynaklarına erişilebilecek bağımsız bir bürokrasi kuruldu. (Dünyanın ekonomik olarak geri kalmış ülkelerinde de burjuvazi ve sendika bürokrasisi arasında bir bağlantı vardır, ancak kaynaklar kısmen daha düşüktür.)

Özünde esas olarak örgütlü işçi sınıfına yaslanır ki, amaçları kapitalistlerlerde olduğu gibi, işçi sınıfının da hizmetkarı olarak görünmek nedeniyle, bazı mücadeleleri yönetip, başarılı olmak isterler.

Bürokrasi, işçi sınıfının yanında olmaktan ziyade, kendi çıkarlarını takip eder. Özellikle bu durum Almanya’da tesadüften de öte bir şeydir: Faşizmin işçi hareketini imha etmesinden sonra sendikalar, 1945 yılından itibaren egemen güçlerin gözetimi altında kurulmuştur.

Böylelikle sendikalar korporatist uzlaşma manasında, egemen güçlerin tarafına geçirilmiştir : Sendika yönetimi ile devlet arasındaki güçlü bağlantı normaldir, sendika temsilcileri şirketlerin hükümet komitelerinde ve denetleme kurullarında bulunuyorlar. Bunlardan bazıları bürokrat kariyerine göre, açıkça yüksek ekonomik pozisyonlara geçiş yapıyorlar.

Böyle sendikacılar da tabii kendilerini bu pozisyona getiren şirketlere borçlu oldukları için, bunlara karşı ciddi bir şekilde muhalefet olmuyorlar. Onlar, kapitalist toplumdaki mal varlıklarıyla esas olarak ilgilenirler. Bu yüzden bunların üzerinden gelebilmek için gerekli olan motivasyon bulunmaz bunlarda.

Bunun yerine, Almanya’da var olan sendikalar ‘Sosyal ortaklık’ modeline sokuldu. İşçi sınıfını sessiz kılabilmek amacıyla bu sözde ‘Ekonomik mucize’ temelinde ortaya çıkmıştır.

Bu sınıf ortaklığı ideolojisi, işçiler ve şirketlerin arasındaki sınıf işbirliği haricinde hiçbir şeyin propagandasını yapmıyor.

Önce kendilerini gerekli kesintilere karşı korumak yerine, kapitalistlere sorunsuz ve karlı ekonomi sağlamalılardır. Bu Almanya ulusal üretimine destek olacaktır, böylelikle reformlar ve iyileştirmeler mümkün kılınacak ve sonucunda bunun çalışanlara faydası olacaktır. Kapitalizm reforme edilebilir değildir. Bu yanlış bilincin korumacılığı sadece kapitalist sistemi güvende tutmaya, stabilize etmeye ve sonucunda işçi sınıfına yeni saldırılar hazırlamaya hizmet eder.

Bazen işçilerin öfkesi illegal bir greve ya da başka bir saldırgan eyleme dönüşebilir. O zaman sistem ile uyum içerisine girmiş sendika önderliği bile mücadeleden söylevler ve kontrol altına tutulmaya çalışılan kitlelerin harekete geçirilmesinden kaçamaz. Bununla birlikte, işçilerin çıkarlarını savunmak için mücadele etmek yerine, kendi isteksizliği ve yetersizliğinin açığa çıkartılmasını engeller.

Kendisine bir var olma hakkı verir ve kendi tabanına kontrol altında ‘deşarj olma’ olanağını sağlar.

Böylece onların yönettiği çatışmaların esas işlevi, işçi sınıfının çıkarları için mücadele etmek yerine, işçi sınıfı üzerindeki hakimiyeti pekiştirmek, sendikanın bürokratik aygıtını muhafaza etmektir.

1b. Bilinç
Sendikalar sınıf mücadelesinde bir okul olarak üstüne vazife almak mecburiyetindedir. Özellikle sınıf bilinci herhangi bir soyut propagandadan ziyade, güçlü pratik deneyimlerle şekillenir. Ücret artışları, iyileştirilmiş çalışma koşullarının farkına varabilmek için verilen ortak mücadelelerde, var olan potansiyel birleşme güçlerinin farkına varabilirler.

Reformist bürokrasinin liderliğinde bu bilinç zarara uğramıştır. Bir yandan, emek mücadelesini minimize etti ve tabanın radikalleşmesini engellemeye çalıştı. Diğer yandan, en ufak anlaşmazlıkları bile kontrol altında tutmaya çalıştı. Bu, işçileri üstesinden zor gelebilecek bir pasifliğe sürükledi.
İster sendikal eylemler yapılsa bile, bu tabanın çoğunluğuna bağlı bir şekilde olmayacak, bilakis resmi görevlilere bağlı olacaktır. Çalışanlar bir kez kendi iradeleri doğrultusunda girişimlerini başlatırlarsa, hemen kapsamlı bir disiplin cezası ile karşı karşıya kalırlar. Bu ölçüde sendikalar, çalışanlar tarafından sadece dış kurum olarak görülür. Üyeler para katkıları alırlar ve onun haricinde başka bir faydası yoktur. Taraflar, sendikaların mevcut durumlarda onların haklarını savunmadıklarının farkına varıyorlar (daha çok kendi içerisinde dejenere olanların yanında).

Ne yazık ki, bu anlayışla sendikaların fikrini çabucak reddediyorlar, yani onlar örgütün de anlamlı düzenlemelerine kapalılar. Tabanın pasifliği, sendikaların bürokratik işlevliliğinden dolayı tekrar meydana getirilmektedir. Bu ihanet politikasına rağmen sendika bürokrasisi işçi sınıfının çoğunlukla daha çok iyi imkanlara sahip katmanları içinde destek bulmaktadır. Bu güven bir çok parçadan oluşmaktadır. Perspektifsizlik, kendi öznel refah durumu, bürokrasinin vaatlerine inanma ve siyasal mücadeledeki eksiklik sendika bürokrasisine duyulan güvenin temelini oluşturur. Tam da bu yüzden devrimcilerin sendika önderliklerini her seferinde sınıf kavgasındaki eylemlere çağırmak gerekiyor. Böylelikle işçi sınıfının tüm katmanları sendika bürokratları hakkında tecrübe kazanır ve yanılgılarını aşar.

İşçilerin bilinci genellikle işçi sınıfının tarihsel çıkarlarından farklıdır, bu nedenle işçi sınıfı kendi içerisinde de gerici fikirler barındırır. İşçiler eylem mücadelesinde böyle düşünceleri rahatlıkla kafalarından atabilirler, bu yüzden aslında çok önceden başlatılması gerekilen devrimci bir politika işletilmelidir.

2. Devrimci Sendika Politikası
Devrimcilerin görevi ; Sendika bürokrasisinin zararlı etkilerine karşı mücadele etmek ve tabanın pasifliğinin üstesinden gelmektir. Sınıf mücadelesinde etkili, güçlü sendikaların oluşturulması ancak o zaman mümkündür.

2a. Taban Kazanımı
Devrimci bir örgüt için, teori ve genel propaganda kendisini işçi sınıfının bir devrimci öznesi olarak görmek için yeterli değildir. Bu genel yönelim de örgütün politik pratiğinin belirli büyüklükte ve üye yapısı içerisinde bir ifadesi olması gerekiyor.

Örgütün işyerleri ve fabrikaların kadrosunda var olabilmesi önemli bir hedeftir. Sadece bu şekilde sendikaların ve perspektif bir açıdan işçi sınıfının büyük bir bölümünün üzerinde anlamlı bir etki bırakılabilir. Ayrıca, kendi politik düşüncelerini pratikte gözden geçirmeleri halinde bu mümkün olur.

Bütün bunlardan önce, radikal ama sonuçta anlamlı ve etkili çözümler sunan çalışanlar tarafından ciddi bir politik güç olarak algılanması gerekir. Bir faaliyete erişebilmek için kısa vaadeli anlaşmazlıklar ve dışarıdan gözlemlenebilir eylem mücadelelerine odaklanmak mantıklı değildir.

Bu tür istisnai durumlarda fırsattan istifade işçiler ilk temasa geçilebilir. Bu fırsatlar ilk olarak biraz uzun sürebilir ve ikincisi böyle bir müdahale tek başına hiçbir kalıcı etki bırakmaz. Bunun yerine uzun vaadeli kalkınma ve savunma eylemi, örgütsel politikanın uzun süreli bir parçası olarak talep görür.

Devrimciler basit hamlelerle, yani broşürlerle ve işçilerle konuşarak tabanda bir kazanım sağlayabilir. Böylikle sendika çalışmaları doğrultusunda kendi fikirleriyle katkıda bulunabilirler. Bu esnada pratikte devrimci duruşlarının reformist akıma karşı üstün olduğunu göstermeleri gerekiyor. Burada gerekli olan şey, sadece büyük soruları değil, işçilerin pozisyonlarına bağlı olağan soruları da yerleştirmek ve buna bir cevap vermektir. Bunun yanında devrimci perspektifin (birlikte komünist bir toplum oluşturabilmek için fikir üretmek) her zaman olağan işyerindeki çalışma ile bağlantılı kalması gerekiyor. Bunu yapmamak, oportünist adaptasyon gibi potansiyel reformist ve ya gerici fikirli çalışanları sadece kısa vaadede kendi rızalarıyla semerisini görmek için kullanmak zararlı olur.

Devrimci perspektif ile günlük talepleri birleştirmek için gerekli olan yol, Troçki’nin Geçiş Programları 4. Enternasyonal 1938’de sistematize ettiği geçiş taleplerinin yöntemleridir. Önemli olan devrimcilerin taban kazanımı sağladığı yerlerde politik soruları da ele alabilmeleridir. Örneğin ; Nazilere karşi gösterilen seferberlik, kadınlara yapılan baskı, savaş ve ırkçılık.

Devrimci politik, bir çok konuyu içeren bağlantıdır. İşyerlerinde, fabrikalarda başlangıçtan itibaren sadece operasyonel çalışmaları hedefleyen eylem temelde ekonomiktir. Politik çalışmalar işçilerin politikasıdır ve tam tersidir.

2b. İşçi Temsilcilikleri
Resmi sendikal komisyonlarında çalışarak işçi sınıfı içinde ve mücadelesinde etki alanı oluşturmak devrimcilerin ilk tercihleri değildir. Somut olaylarda işçi temsilciliği adaylığı mevcut olan işyeri çalışmalarına iyi bir destek olur. (Asla onun yerini tutamaz) Eğer şimdiye kadar yürütülen işe somut faydaları varsa, bunu mümkün kılar. Mesela; mücadele içerisinde önem kazanabilecek özel bilgilere ulaşılma durumu var ise ya da çalışan işçilerin daha geniş kesmine ulaşma imkanı da ortaya çıkarsa. Herzaman bu durumlar alınacak risk ve ayrıca işi karşılayabilecek midir diye ölçülmelidir. Bu tür mevkilerdeki uyum baskısı gözden kaçırılmamalıdır. Bir yandan günlük ufak işler, evrak işlemleri ve kurumsal işler o kadar çok yer kaplayabilir ki, devrimci siyaset arka plana itilebilir. Diğer taraftan maddi avantajlar tıpkı iş yeri garantisi gibi, ek gelirler veya buna benzer durumlar ‘gerçekçi politikaları’ savunmaya ve böylelikle bu mevkiyi korumayı tetikliyebilir. Bu sebepten dolayı, böyle bir görev sadece deneyimli yoldaşlara bırakılmalıdır, hem doğacak olan ek işleri yerine getirebilecek, hem de iş yerindeki çalışmayı kendi devrimci örgütünün çalışmasının bir alt parçası olarak görebilecektir. Eğer örgüt kollektif olarak bir sendikal mevkiye aday olunması kararını almış ise, dikkat edilmesi gerekilen noktalardan biri devrimci siyasetin ‘tepeden aşağıya’ gerçekleştirilemeyeceğidir. Tabanı, insiyatifini yok saymak (bürokratların klasik olarak yaptıkları gibi) yerine, yeni kazanılan imkanları işçiler harekete geçirilmeli ve kendi insiyatiflerinin önü açılmalıdır.

2c. Demokrasi
İşçilerin demokratik öz örgütlülüğü, eylemleri ve kendi mücadeleri üzerindeki kontrolleri sendikaların gerçek, verimli bir sınıf çıkarlarını savunan ve son aşamada sınıf mücadeleci bir yapılanması olmasının temel şartlarıdır. Komünistlerin görevi bu sürece güçleri oranınca destek vermektir. Sendikal yapının göstermelik demokrasisi çalışanların gerçek demokrasisi tarafından alaşağı edilmesi gerekmekdir. Buna seçilenlerin her an görevlerinden geri çağrılmasının yanı sıra, örneğin iş yerinde sorunlar ve sendikaların hedefleri ile çalışma biçimi üzerine geniş tabanlı tartışmalar da dahildir. Bu tür tartışmalara olabildiğince tüm çalışanları katarak onları aktifleştirmek ve onların demokratik süreçlere katılımını sağlamak mecburidir. Açıktan tüm düşüncelerin ve önerilerin rekabeti, radikal önlemlerin ciddi bir şekilde düşünülmesi ve uygulanması ihtimalini artırır.

Devrimciler, direk seçimleri ve üye toplantılarının temsilcilerin mevkilerinden her an geri çağrılması hakkını talep ederler. Eğer kendileri görev üstlenirse bu çalışma prensiplerine göre çalışırlar. Bürokratik yapının ayrıcalığı en aşağıdaki görevlinin bile önemli haklara sahip olması ve bir çok sendika üyesinden daha fazla ücret almasını kapsar. Bu yüzden devrimciler sendika görevlilerinin ortalama bir kalifiye işçiden daha fazla ücret almamasını talep ederler. Tüm işyerini ilgilendiren görüşmelerde sürekli olarak patron veya onun temsilcileriyle yapılan bütün görüşmelerin tüm işyerindeki işçilerin önünde aktarılması gerekmektedir. İşçiler teknik yardımlardan da faydanalanabilirler, tıpkı önemli görüşmeleri dev ekranda anında izlemek gibi.

2d. Öz Örgütlülük
Açık tartışmalar, eğer bunlardan oluşsak sonuçları uygulamaya konulmayacaksa anlamsızdır.Örneğin; işçiler yeni bir yolun denenmesi için karar almışsa ve mevcut işçi temsilciliği tarafından bu fikir desteklenmiyorsa, bunun bir önemi kalmaz. Sistemin parcası haline gelmiş reformistlerin temsilci siyaseti yerine işçilerin kendi öz örgütlenmelerine ihtiyaç vardır, çünkü öz örgütlenme çoğunluk öz örgütlenme çoğunluk isteklerini dikkat alır ve uygular. Öz örgütlenme devrimci solcular için bu tür örgütler içinde çoğunluğu kazanmak için mücadele ederken, devrimci hareketlerin sendikalarda ve işyerlerinde yerleşmesi için bir platform oluşturur.

Bu tür önemli öz örgütlenmelerden biri grev komitesidir. Burada işverenlere karşı acil bir mücadele için de karar verilir. Bu esnada sendika üyesi olup olmaması bir işçinin mevz-u bahis edilmez. Tüm greve istekli kesimlerin güçlerinin toplanması hedeflenir.

Bunun yanısıra, mücadelerin daha yavaş tempoda seyrettiği zamanlarda da işçilerin düzenli toplantılarına katınılması doğrudur, böylelikle sendikanın işçiler yerine karar vermesinin önüne geçmek ve küçük mücadelerde önemli tecrübeler kazanmak gibi sonuçlar elde edilir.

2e. Birlik
Devrimciler genel olarak tüm işçilerin birliği için, yani sendikaların birliği için mücadele ederler. Bunun anlamı; bir işyerinin tüm çalışanları için ya da daha doğrusu bir branşın tüm çalışanları için bir sendika çatısı altında toplanımasıdır. Burada tüm siyasal hareketler toplanabilir. Ancak biz bir çok sendikaya bölünmüş sendikal hareketin belirli şartlar altında avantajları olduğunu kabul etmek durumundayız, tıpkı Fransa’da olduğu gibi. Eğer sendikalar üyeler için rekabete girişiyorlarsa açıktan sermayenin çıkarlarına (DGB’nin Alman Sendika Birliği örneğinde olduğu gibi) hizmet etmekte zorlanmaktadırlar.

Son yıllarda işçi sınıfının özel haklara sahip kesimleri tarafından kurulan ve desteklenen Şube sendikaları, (Pilotların için Cockpit, Makinistler ve tren personali için GDL, doktorlar için Marburger Bund) soyut olarak bakıldığında negatif bir gelişmedir, çünkü bir firmanın çalışanlarını değişik sendikalara bölmektedir. Ama buradan çıkan rekabetçi sonuçtan dolayı tüm sendikalar mücadeleci bir şekilde tavır almaya zorlanmaktadır (Transnet 2007 yılında grevde GDL’in kazandığı ücret artışından dolayı daha önce bıraktığı halde tekrar mücadele etmek zorunda kalmıştır). Soyut bir şekilde birlik çığlıkları yerine sınıf mücadelesi içinde esnek bir tutum ve somut duruşlar gereklidir. Buna rağmen devrimciler işçi sınıfının özel haklara ve konuma sahip olan kesimlerinin, işçi sınıfının diğer kesimlerinin taleplerini yükseltmesinin mücadelesini verir.

Bunun benzeri resmi sendika listelerine karşı seçimlerde alternatif listelerin çıkartılmasında da geçerlidir. Eğer bürokrasi, kendisini işçilerin çıkarlarına karşı çalışmasına rağmen mücadeleci işçilerin resmi listelerde aday olmasının önüne geçiyorsa, alternatif listelerin oluşturulması bütünüyle doğrudur. Mevcut sendikaların yanısıra tamamen onlardan bağımsız kurulması içinde bu durum söz konusudur. Örneğin; sosyal demokrasi tarafından kontrol edilen sendika yapılanmasının baskısı ve göz ardı etmesi olumlu bir iş birliğine imkan tanımıyorsa bu durum gündeme getirilebilir. Bu tür olaylarda ilerici işçilerin diğer imkanları araması sadece mantıklıdır. Bu tür girişimleri soyut olarak sendikaların birlik konseptinin zararına yorumlanması sadece aptallıktır. Bunun yerine devrimciler onların başarısı için mücadele etmeli ve onları desteklemelidir. Reformist yapılanmaya yapılacak baskı devrimci statejik bir açılımı bu şekide zorlar. Uzun dönemde tekrardan güçlü ve ortak bir sendika hedefine ulaşılabilir. Sendikalardaki tüm bürokratik manevralara hazır olmak zorundayız, örgütlü işçi sınıfından koparılmamızı engellemeliyiz. Mücadelemiz reformistlerin öncü gücün işçi sınıfının geri kalan kısmından koparılmasını başarmasını engellemektir. (Bu arada, burada belirtilmesi gerekilen konu; işçi sınıfı içersinde öncü işçi kesmi kavramı durağan bir kavram değil ve sürekli bir değişimin etkisi altındadır.)

İşçi sınıfının birliği sadece bütün sınıfın tarihsel çıkarlarının temelinde sağlanabilir. İleriye gitmeyi sağlayan talepler, mücadele eden işçiler tarafından hızlı bir şekilde kabul görür. İşçi sınıfının birliği bu yüzden işçi sınıfının pasif ve reformist çoğunluğunun temelinde değil, tersine mücadele eden ilerici kesimlerinin taleplerinin temelinde aranmalıdır. Marksist Devrimciler Sendika fetişistleri değildirler. Sendikaya karşı olan tavrımız, örgüt şekli ya da Sendikal birlik motifli değildir, aksine eylem birliği motiflidir. Bizler işçiler sendiklarda örgütlendiği sürece onları savunacağız. Ama sendika yerine işçiler konseylerde örgütleneceklerse, konseyleri savunacağız.

2f. Bağımsızlık
Sendikalizmin sadece yeni ‘bağımsız’ ve devrimci sendikaları kurma düşüncesi çıkmaz sokağa doğru ilerlemektedir. Böyle bir yapılanma için bir kitle tabanı gerekmektedir. İşçi kitleleri bugün reformist ve sisteme uyum sağlamış bir bilince sahiptirler. Bu da mevcut sendikalar içindeki düzenli çalışmalarla değişir. Bürokrasiden gerçekten bağımsız devrimcilerin (çünkü devrimci program temelinde yürür ve kendi kararlarını verir) oluşturduğu bir çekirdek ve bunun mevcut kitle örgütlerinde çalışması zorunludur. Bu çekirdek bir devrimci örgütün prensip ve kriterleriyle çalışmalarıdır ama çok geniş bir destekleyici çevresini oluşturmalıdır ki mümkün olduğunca çok işçiye ulaşılabilsin. Yapısı itibariyle büyük taban hareketleri içerisinde çalışabilecek ve uygun şartlarda önderliği alabilecek olması gereklidir. Doğal olarak bu çalışma sürekli ve gerçekci yalın bir bürokratik önderliğin eleştirisiyle yürütülmelidir.

2g. Geçiş Talepleri
Bir işyerinde politik güç kullanarak taban kazanımı yapmak isteyen devrimci bir örgüt için, işçilerin kendi tecrübeleri ve bakış açısı içerisinde, reformist düşünce kalıplarına bağlı olmadan veya soyut sınıf bilgeliliği ile çalışanları korkutmadan talepleri ve çözümleri sıralamak zordur. Burada 4. Enternasyonalin Geçiş Programları tarzında bir uyarlaması olan geçiş talepleri faydalıdır.

Burada çok da önemli değildir, hangi taleplerin benimsemesi, bilakis hangi usulle yerleştirilmeli ve üzerinde düşünülmelidir. Büyük ve küçük mücadelelerde, devrimci bir perspektif sağlayabilmek için performanslar kapitalist çerçeve dışında sınırlı kalmalı ve bu talepler eşit olarak sivrilmelidir.

Bu ne demek oluyor Bir fabrika kapatılma tehditine maruz kalmışşa, grev ve fabrikayı işgal edebilmek için grev komitesi kurulmalıdır.

Şu soru sorulmalıdır: Girişimciler ne için iyidir? Bir fabrika neden işçiler tarafından yönetilmemesine rağmen bir kişi tarafından kontrol altında tutuluyor?

Görünüşte ‘önemsiz’ konuları, rahat olmayan elbiseler vb. mantıklı bir şekilde sivriltilebilir.
Burada da şu soru sorulabilinir : Neden sadece bir yönetici işçilerin düşük maliyetli ayakkabı almasına karar veriyor Neden buna günde 8 saat bunları giyip, çalışanlar karar veremiyorlar?

Eğer işyeri çalışanları böyle küçük bir zaferde karar mekanizmasını kendi adına uygulatabiliyorsa, doğal olarak ne patronları mülkiyetsizleştirir ne de kapitalizmin temellerini sarsar. Bu sadece işçilere mevcut iktidar ilişkilerinin sorgulanmasının önemli olduğunu ve buna değdiğini gösterir. Bunun şartı ise bu kararı kendi mücadeleriyle kazanmış olmaları, işçi temsicilerin kapalı kapılar arkasında pazarlıklarının sonucu olmamasıdır.

Böyle kazanılmış bilinç başa mücadelerin ve tecrübelerin gelişimleri esnasında gerçek bir sınıf bilincine dönüştürülebilir. Fakat böyle bir gelişimi ilk başta harekete geçirmek için başlatılan mücadeler bile devrimcilerin önemli noktalar sunar. Buna iyi ve artık meşhur bir örnek ise Arjantin’deki keramik fabrikası Zanon fabrikasının işgalidir. İşçiler 2001 yılından bu yana iş yerlerini işgal etmektedirler ve kendi kontroleri altında üretim yapmaktadırlar. Taban demokrasisine dayanan kendi öz yönetimleri ile sadece işçilere daha yüksek maaş vermekle kalmamış ayrıca yeni iş arkadaşlarını da kabul etmişlerdir. Ve bunlar bazı devlet sektörlerinin ve özel sektörün boykotlarına ragmen olmuştur. Bir de fabrikaların tekrar ele geçirmek isteyen eski resmi patrona karşı da savunmuşlardır. Polisin ya da özel güvenlik güçlerinin saldırısına karşı kendileri kendi üretikleri keramik kurşunların atıldığı sapanlarla silahlandılar.

Bu da gösteriyor ki, sivrilen eylem mücadelesi sadece konseyleri ve meclisleri temelde hakiki işçi demokrasisi olarak değil, aynı zamanda kendi milisleri için – kendini savunma ihtiyacından- yaklaşımlara neden olur.

Burjuva mülkiyetinin sorgulanmasının ardından (bir fabrikanın işgalinden) çok yakın zamanda devlet tekeli de sorgulanabilir: Neden polisler grev yapan işçilere coplarla, göz yaşartıcı gazlarla ya da aşırı şiddet kullanarak saldırabiliyorlar

Geçici talepler belli koşullara göre seçilmelidir. Talepler işçi sınıfının bilincine göre dayandırılmalıdır. Bu başlangıç noktası tarihsel materyalizmin teorik bakış açısı ile bağlantılı olmalıdır. Örneğin; Nerede fabrika işgallerinden veya konseylerden eser yoksa bizim görevimiz bu hedefler doğrultusunda harekete geçmektir. Hiçbir geçiş talebi yoktur ki işçi sınıfı bunları sosyalizmde yönetebilsin. Bunlar sihirli birer formül değildir.

Geçiş taleplerinin gücü , işçi sınıfının kendi çıkarlarını burada formüle edilmiş şekilde görmesinden kaynaklanıyor. Geçiş talepleri her zaman sosyalist bir dünya devrimini anlama programının bir parçasıdır.

Geçiş programı marksist bir örgütün ayağıdır. Geçiş talepleri herhangi bir işyerinde, işçi gücünün ilerleyebilmesi için tasarlanabilir. Kapitalist toplumun üstesinden gelen geçiş talepleri toplumsal güç bağlamında yazılmalıdır. Önümüzdeki mücadelelere hazırlık olarak bu geçiş talepleri temel olarak ülkedeki siyasi durumun değerlendirilmesiyle ve enternasyonal olarak yazılmıştır.

2h. Dayanışma
Zanon mücadelesinde polis asla işçileri uzaklaştırmak için gelmedi. İşçilerin sadece militan eylemlere hazır olması değil, bunun yanısıra destek verenlerin de çok olmasından dolayı geldi. Salt Neuquén bölgesinden değil tüm ülke çapından insanlar işçi kontrolünün devamını için eylemlere geldi. Resmi sendikaların bir kısmının yanı sıra ögretmenler ve işşizler örgütlenmesi, tanınmış bir insan hakları örgütü de desteklerini sunmuşlardı. Baskı o kadar çok arttı ki, devlet ve yargı şiddet yoluyla işçileri oradan uzaklaştırmaktan vazgeçti ve eski fabrika patronunu 8 yıl sonra resmi olarak mülksüzleştirdi. Bir iş yerinde, mücadele sendikal yapılanmalar üzerinden tüm ülke çapındaki eylemlere ve grevlere ve siyasal mücadelere genişliyebilir. Buna güncel örnek ise TEKEL işçilerinin grevidir. Bir sendikal mücadeleden pratik olarak genel greve geçilmiştir.

Diğer protesto eylemleri ile bağ kurmak sendikal mücadeler içerisinde önemli bir görevdir. Özelikle işçilerin dayanışması (değişik sektörlerden de), bir yerin kapatılmasına karşı, eğer değişik yerlerde greve gidilmiş ise başarı getirebilir. Diğer ezilen gruplarla sağlanan dayanışma da önemli bir destek olur. Bu arada işçiler ekonomik baskı güçlerinden bu gruplara da destek alabilirler. İşyerleri dışında da somut dayanışma çalışmaları yapılmasına da imkanları vardır. Grevdeki işçilerle dayanışma, devrimcilerin yeni ilişkiler kurmasını, tecrübe kazanmasını ve kendi düşüncelerini tartışmaya açmasının önünü açar. Bir dayanışma komitesinde temel olarak işçi sınıfının tüm temsilcileri olmaldıır. İşçiler kendi tecrübelerini bu partilerle kendileri yaşamalıdırlar. Bizim görevimiz işçilerin mücadelesinin doğrultusunda somut talepleri yükseltmektir ve bu partilerin bu taleplere sahip çıkmasını istemektir. Eğer bunu yaparlarsa bu mücadelenin doğrultusundadır, eğer bunu yapmazlarsa onları teşhir etmemiz kolaylaşır. Bu yüzden sadece ‘devrimci örgütlerle’ dayanışma komitesi kurmak bizim görevimiz değildir, aksine iş sınıfının geniş kesminin kendi örgütlenmesiyle kurulur.

Devrimciler her zaman çeşitli ilerici protesto hareketlerinin bağlanması için tavır alır, çoğu zaman bu girişim her iki taraftan da önyargı ve ilgisizliğın aşılması gerekse bile. Lise ve üniversite ögrencileri eğitim protestoları esnasında kendi aralarında örgütlenmekte zorluk çektiler, onları işçi mücadeleleriyle ortak örgütlemek bu durumdan daha zordur kesinlikle. Ama bu mümkündür ve değmektedir. Dayanışma tek taraflı kalmaması için emek verilmeli ve lafta değil pratik eylemlerle uygunlanmalı.

  • Devrimciler tarafından işyerleri ve fabrikalarda taban kazanımı için !
  • Ciddi bir devrimci sendikal politika için !
  • İşçi sınıfının etkin bir şekilde örgütlenebilmesi için !
  • Etkin bir sendika tabanı için !
  • Olağan eylem mücadelelerinden ve devrimci perspektiften bilinçli bir irtibat için !
  • Sendikalardaki devrimcilerin bağımsız eylemleri ve politikaları için !
  • Sendikaların demokratikleşmesi için ! Enternasyonal işçi dayanışması için !

RIO Konferansından, 15.05.2010
(Türkische Übersetzung : Rojhat Baran und Suphi Toprak)



Leave a Reply